ALO-FETVA GÜNLÜĞÜ III- Vesvese
23 Eylül 2017
Çalıştığım yeri söylediğimde istisnasız hemen herkes, mesuliyeti çok ağır bir iş kolay gelsin derdi. Haklıydılar çok ağır bir iş yükü, olan meslek ama her açıdan. Açıları azaltır ve daraltırsak gerçeği kamufle etmiş, çalışana da haksızlık etmiş oluruz. Fetva dendiğinde bizim anladığımız daha çok; dini alana ait bir konu ve dini bilginin doğru transferini yapabilme becerisi, çabası olmakta. Dolayısıyla hep ibadete dair sorular geliyor zannediliyor. Ama bu alan zaten tesbit edilmiş, yazılmış, üzerinde konuşulmuş. Soruyu bilmiyorsak araştırır, hocalara sorar cevabı veririz bizim için çok da halledilmeyecek bir durum değil. Asıl problem yeni gelişmeler çerçevesinde değişen gündelik hayatın dini alanla ilişkisini doğru düzenlemek, bunun yol ve imkanlarını bulmak ki ciddi boşluklar var bu alanda. Ve Din İşleri Yüksek Kurulunun faaliyetleri içine girmekte. Biz de zaten onlardan aldığımız bilgilerle mevcut soruları cevaplandırırız.
Birde farklı kurumlarla ilişki ve çalışmayı gerektiren durumlar vardır. Mesela doktorlar, psikiyatrlar, danışmanlar, iletişim uzmanları …vs.
Çünkü telefonun ucundaki kişinin ilk davranışı iletişimin devam veya sonunu getiren bir durum. Veya konuşmanın ilerleyen safhalarında ki karşılıklı işleyiş sürecini doğru ve sağlıklı idare etme açısından önemli. Dolayısıyla buralarla ilgili de bir performans çabası gerekmekte. Üzüntü veya sevinç telefonun ucundaki sorunun ne olduğu anlaşılmadan karşı tarafa aktarılamaz. Depresyon veya intihar sorusu soracak kişiyi bir önceki sevinç halenizle karşılarsanız iletişimi başlamadan bitirdiniz demektir. Her telefon ayrı bir dünya, ayrı bir duygu durumuna kapı araladığı için nötr, tok güven veren bir ses tonuyla başlamalısınız konuşmanıza … sorunun içeriğine göre de duygu durumunuzu değiştirirken, karşınızdakinin dünyasına da girmemeniz gerekir. Sınırda bekleyen asker gibi yakınında ama kendi alanında. Çünkü ancak o zaman yardımcı olabilirsiniz. Onun alanına dahil olduğunuzda, sizi kendi atmosferinde yakaladığı için onun değil sizin yardıma ihtiyacınız var demektir. Dolayısıyla bu çizgiyi bilmek ve tutturmak da çalışanın meslekten önce edinmesi gereken bir tecrübe. Buradan bakıldığında fetva da çalışanların ilahiyat eğitimi yanında çok katmanlı bir bilgilenmeyi de gerçekleştirmeleri gerektiği ortaya çıkıyor. Ve dahi bunun için imkan ve zamana olan ihtiyaçları.
Neyse konumuza dönersek, bizim en çok zorlandığımız sorular psikiyatrın alanına giren durumlar. Şimdi psikiyatrlar bizi asla kaale almaz. Hoş benim için hiç sorun değil de hizmet verdiğimiz pasta aynı; halkımız, milletimiz, toplumumuz. Dolayısıyla birbirimizi öteleyerek değil, yan yana gelerek, en azından bazı durumlarda tecrübe paylaşımıyla yardımcı olmak lazım. Bu konudaki çabalarımız seminer şeklinde uygulamaya kondu ve bir dönem ihtiyacımızı gidermişti ama tekrar edilmeli. Çünkü sürekli personel sirkülasyonun olduğu yer alo fetva …
Bu alandan bize gelen en çok sorulardan biri de bizim takıntı, psikiyatrların anksiyete dedikleri durum. Soruya geçmeden bu konuda bir hatıramı da anlatmam yerinde olacak.
Fetvada çalışırken Din Psikolojisinde okuyan ve tez için hazırlanan bir öğrenci gelmişti. Ben tez yapacağım, bir işe yarasın, size de faydalı olsun isterim bana nasıl bir konu önerirsiniz, falan diye böyle samimi samimi konuşunca, bende vesveseyi çalış, en çok o alandan soru geliyor demiştim. Neyse Ayşe sağolsun bunu kafasına koydu, hocalarıyla görüştü. Hastane ortamından da yararlandı, klinik hastalarla da çalıştı ki bunun iznini alabilmek için tezi bir sene uzadı. Kimse yolunuza kırmızı halı sermiyor yani, siz uğraşıyorsunuz, çabalıyorsunuz, bir çok durumla cebelleşiyorsunuz yani. Ayşe de bunları yaptı sabır ve gayretle bütün engelleri aştı güzel, bir tez yaptı. Tam bize fetvaya gelen arkadaşlara bunu sunacakken başka işler devreye girdi ve olmadı. Şimdi Kanada’da, orada hastane ortamında dini rehberlik eğitimi aldı ve hastaneye gelen hastalara yardımcı oluyor, bir çokları gibi.
Türkiye’de böyle bir sistem yok henüz. Ne zaman olur orası da meçhul. DİB hemen birkaç vaizle birkaç ay eğitimle bu işe başlıyor ama önce doktorları ikna etmek lazım. Merak ediyorum kaç psikiyat alo-fetva sorularına dair bir metin, kitap okumuştur. Ama adam ta Kanada’dan geliyor, Diyanet’in eğitim seminerinde kitabımı örnek çalışma olarak ilan ediyor. Dünya böyle net, önyargısız ve gerçekten yardım etmek üzere kendini programlıyor. Bizde ise bütün kurumsal yapı ve çalışanların duygu durumu benzer çünkü, ağlama modunda kendimize yardımcı olacak egolar bulma peşindeyiz. Nitekim yaşam destek ünitesine bağlı hastaların durumuyla alakalı bir sempozyumda Alman doktorlar, biz üç maymunu oynuyoruz diyen ağlama modundaki bizim doktora hem çok şaşırmışlar hem de haşlamışlardı yoksa kendinize mi acıyorsunuz … vs diye … çözüm odaklı değil çözümsüzlükle memnuniyet inşası yapmış kişilikler miyiz neyiz. Geçelim sorumuza artık.
Vesveseli durumu anlamak çok da zor değil aslında. Kişi konuşurken açığa çıkar. Yine böyle bir telefon konuşmasında sizin durumunuz tıbbi yardım gerektiriyor diye psikiyatrla görüşün dediğim kişi ben zaten doktor tedavisindeyim, randevu günümü bekliyorum ama sıkıntılarım had safhada siz halimi anladınız bana yardım edersiniz diyor bir türlü telefonu bırakmıyordu. Hanımefendi bu fetvaya girmez dolayısıyla düşünce ve eylemleriniz dini bir sorumluluk yüklemez diyorum olmuyor. Hemen bir kelimeye takılıyor Hocahanım siz şimdi sorumluluk dediniz ya, sorumluluk kelimesini kullanmak imana zarar verir mi? Hayda neresini düzelteceğiz bu cümlenin. Yok böyle bir şey diyorum. Hocahanım yok dediniz ben de dersem bu Allah yok anlamına gelir imanım gider mi diyor olay devam ediyor. Kafayı yiyeceğim, konuşmuyorum telefon sürekli açık kalıyor. Hı hı diyorum yetmiyor. Telefon çok uzadı diyorum hemen tekrar arıyor. Cevap vermiyorum annesine kardeşine arattırıyor. Siz benim hastalığımı bildiniz doktorumla da görüşün diyor. Yazarken bile o anları yaşadım oysa belki on belki on beş sene oldu …
İlk defa böyle bir durumla karşılaştım. Çok vesvese sorusu gelirdi ama böylesi hiç olmadı. Tam bir hafta sürdü her gün sabahtan akşama kadar bu telefona kitlenmiş gibiydim. Kazara araya birkaç telefon girer yine hastamız telefonun ucunda devam ederdi sorularına. Artık iyice bunalmış işe gelirken bile bu telefonun geleceğini düşünüp tedirgin olmaya başlamıştım. Baktım böyle olmayacak izne ayrıldım. Ben yokken bir ilçe vaizini aramış. İlçeler sağ olsunlar hemen herkese cep telefonunu verirler. Ben bu konuda santraldakileri sık sık uyarırdım. Tabi cep telefonunu da ele geçiren hasta gece gündüz aramaya başlayınca ortalık iyice karışmış ve bir biçimde halletmişler. İzin dönüşü telefonlar kesildi.
Tabi vesvese soruları hep geldi. İlginç olan kişilerin önemli bir kısmı durumunun tıbbi yardım gerektiğinin farkında olmadığı gibi çözümde de etkili olacağını düşünmüyorlardı. Haklı olarak doktor abdestten, namazdan ne anlar diyorlardı. Burada biz devreye girip meselenin abdestten, namazdan önce beyindeki bir merkeze ait olduğuna kişileri ikna ediyorduk. Bu anlamda doktorlara çok insan gider alo-fetvadan, her ne kadar hala onlar bizi görmemek için gözlerini sıkı sıkı kapasalar da. Üzücü olan sağlığın içine ideolojiye ait düşünce ve duygu durumlarının girmesi. Ben tedavi ederim ama senin değerlerin önemli değil/i yansıttığınızda tedavi etmiyor bilakis öteleniyorsunuz. Nitekim yine doktora yönlendirdiğim bir hanım; sürekli saatine bakan, seans bitsin diye can atan bir adamdan ne hayır gelir demişti. Hastalar da insan, duyan, düşünen aklı olan, üstelik de çok daha hassaslar. Gerçekten yardımcı olmak istiyor ve samimi iseniz tıp dışında da çok okumalar yapmanız gerekir. En önemlisi de din alanıyla barışmanız gerekir diyorum. Tabi buradan tefsir yazın demiyorum. Ortası olmuyor da bizde nedense!
Ya alo- fetva deyip geçmemek lazım da; bu sorunun cevabı hangi kitapta acaba …
Nevin Meriç 23 Eylül 2017